ÜÇ TÜRKÜ BENİ AĞLATIR

Bir defter doldurdum, mürekkep bitti, geceyi doldurdum kaleme devam ettim, gece bitti, kulak kesildim, sol yanımda ölümü bekleyen adamın iniltileri, sağ yanımda yaşamın özü, sandım ki o gülmeli, o da iniltili, ya hu ölüm tamam da yaşam niye iniltili?

“beni yaktın ay gız ay gız ateşe”

Bir yol biçmişler, ekin gibi de değil, uzaktan söylüyorum, bu yol bu yıl bu yel bu bu bu bu, birer harf nasıl da topukları boşluğa çekiveriyor, bilmem ki bırakmak nasıldır kendini yüksekten, eskiden bir şiir yazmıştım bununla ilgili, hala aynı korkudayım, insan şiirden bir adım bile ilerleyemez mi bunca yıl be arkadaş? bunca yol?

“kakülü boynuna dökülür gelir”

Bir zamanlar dünya küçülmüştü ya da ben mi büyümüştüm bilmem, dedem bir adım gidemedi diye korktum herhalde öyle bir koştum ki, o bir koşumda her yerim yara bere içinde kaldı ama küçüktü dünya, başardım dedim! başardım tam diyordum, adımı yitirsem yeniden başlarım diyordum, şimdi öyle bir yerde durdum ki, dedemin yeşilini arar oldum.

“iki keklik bir kayada ötüyor”

Ne için döner dünya bilmem ama ne için bu içim söner biliyorum, yanmayı unuttum da sönmeyi ezberledim, dönmeyi ezberledim, ölmeyi ezberledim, deftere yol sardım, alnıma ölüm sardım, dünyayı avcuma aldım, bir köşede durdum kaldım, koşmak koşmak koşmak isterken, öylece kalakaldım.