Her şey daha dün kırıldı, oysa ne gençtim. Adımlarım arka dehlizle ön duman arasında beyaz büyük ipliklerin ardında diziliydi. Bir seferdik, yürüyüştük, düştük.
Kim incitti içimdeki bu yaşamı, kim kırdı diz kapaklarımı, ruhumu, karaltımı. İnsanın gölgesi arkasından gelir, ya bu karaltı ne önümdeki? Bir düş görmüş sayılırdım, baktım ömrüm benden önce gidiyor. Kararım, kendi kutusundaki hormonların sihriyle uçuşuyor, ben nerdeyim, bu ikiliğin ikisinden biri olmak gerekmez mi?
Madem böyleymiş, meğer böyleymiş, bakarmışsın kendi bahtına, bahtın bir adım önden gidermiş. Yol gibi işte insan, geçip gidiveriyor.
Şarkı yalnızlığın tınısı, şarkı yalnızlığın rengi, şarkı yalnızlığın şehri. Bu şehrin kapılarında tınılar ve renkler dans eder, çok sarhoştur yalnızlık. Var sandıkları yoktur, inandıkları masaldır, hayaldir. Masala da inanmazsın be adamım, masal bir masaldır işte, dünya kadar masal. İnsan kendine nasıl inandıysa, masala da inandı gerçek sanıp, bunun üzerine savaş verdi, acısını verdi, yenilgisini verdi, zaferini verdi, zamanını verdi, ömrünü verdi.
İşte ben de ömrümü böyle masalların peşinden koşmaya verdim.