Durmak öldürür demiştim, diyemedim de, demeye çalıştım sonra. Bir düş idin kuşluk çağında, kitaplar çuvala sığmıyordu, uzakta bir yerde konuşlandım, masal derler, Sümer mi Asur mu Babil mi bilmem bura, zamanında nehir gibi rüya akarmış sokaklarından, şimdi bazen kan bazen de beklentiler. Bavulunu topla diyor bilge kadın, yol sana öğretecek.
Diyorum sefası bitti ömrümün, yola düşmedim yol oldum, seni görmedim sen oldum. Akşam vakti geldi incir kuşları, kondu bahçemin kara kış dallarına, şiire el sürmem, odalarda sandalyeler gibi şiirler toplanır. Ben akşam bir ışık bir de buzdolabı sesiyle raks ederim. Büyük olmak işten bile değil, büyümek gibi değil, kocaman olmak işte. Yalnız olmamak gibi, değilsin de öyle işte. Epeydir ölmeyi düşünmüyorum, mutluyken daha sık ölürdüm. Şimdi elimde bir mızrak, dilimde mecburiyet caddesi.
Dönsem bakıyorum dönenler pişman, ölsem bakıyorum ölenler pişman, cin değilim kuş değilim ki uçuvereyim göğe. Evliya değilim konuvereyim bir hayalin kıyısına, karakoncaloslara bakayım balkan geceleri, peştere kıyılarında serinleyeyim. Bu siyaset beni boğdu, ideolojiler, gerçek sanılan masallar. Anlamak değil de anlayamamak boğdu bu sefer. Durmak değil de yürümek boğdu. Bir sabah uyandım ve adımı unuttum. Çok sonra hatırladım. Ne tığ bıyıklar ne yağlı gıdılar ne küfür ne de yerde baş. Burada kendimi unuttum. Sade adımı değil, bütün ahrazları unuttum. Yazları unuttum, sazları unuttum. Bana bir kitap verin yola çıkayım. Bana bir kitap verin adımı bulayım. Bana bir kitap verin, sesimi bulayım.